Mart ayının son günü.
Pırıl pırıl güneş.
Hiç böyle güzel bir günde evde durulur mu?
Biz de soluğu Beypazarı’nda aldık.
Yine o güzelim Beypazarı sokaklarında,
deniz gözlü insanları, kocaman sıcak gülücükleri ile
gelen misafirlerine kırk katlı baklavalarını, havuç tatlılarını,
havuç sularını ikram ederek karşılıyorlardı.
Bu sıcaklık, güneşin nefis parlaklığı ile birlikte bize günü
güzel geçireceğimizin bir müjdecisi idi.
Amaaaan biz de ne keyif, ne keyif...
Gülücükler bizim de yüzümüzde oluşmaya başlamıştı.
Yine tertemiz bir ilçe.
Zevkle dolaşmaya başladık.
En sevdiğim tarafı ise gümüş dükkanlarından
ziyade, yerli halkının kendi el emeği ile yaptığı
o basit tezgahlarda bize sunduğu ürünler.
Neler yok ki …
Küçük ama, sizi mutlu edecek her türlü boncuklardan
yapılmış takıları, cam üstüne ebru sanatı ile
tasarlanmış kolyeleri, küpeleri, bilezikleri, iğne oyaları vb.,
taze taze toplanmış baharın müjdecisi yemlikleri,
çiğdemleri görmek…
Nerdeyse, hani çocuklukta, evden dışarı çıkınca
sokağa çıkmanın heyecanı ile hoplayıp zıplarız ya
içimde uyanan aynı duygu…
Neyse zaten bana yaz dediler mi, uzatır da uzatırım?
Asıl yazmam gereken yine sona kaldı.
Oysa ben cam üstüne ebru sanatı ile kolye küpe,
bilezik yapan -Yasemin Tiryaki Hanımı- yazacaktım.
Sevgili -Yasemin Hanım- ile sohbet ederken;
en çok takılarının kopyalandığından yakındı.
Haklıydı.
Asıl sorun buydu.
Oysa emek verilerek oluşturulmuş, ilgi cekici,
farklı uygulamaları yansıtan, muadillerinden ayırt
edici özelliği bulunan tasarımları kopyalamaktan
ziyade esinlenmek için kullanılması gerekmiyor muydu.
Ama maaaaaaaalesef ve halaaaaaaaaa
hep bunu yapıyoruz...
Ne dersiniz emeğe saygı gösterelim mi,
aslında olaması gereken de bu değil mi?
Yasemin Hnm. email. yasemin.tiryaki@hotmail.com
2 Nisan 2010 Cuma
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder